CİNLERLE İLGİLİ SORU CEVAP

 

  • CİN NEDİR?

CEVAP: Sözlükte “örtmek, örtünmek, gizli kalmak” anlamındaki cenn kökünden türeyen bir isim olup tekili olan cinnî “örtülü ve gizli şey” mânasına gelir. Terim olarak “duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü” anlamına gelir

 

  • CİNLER VAR MIDIR?

CEVAP: Cinlerin varlığı ve mahiyetlerine dair bilgiler ancak vahiy yoluyla bilinir.
Kur’ân-ı Kerîm’de cinlerin alevli/dumansız, yalın ateşten yaratıldıkları zikredilir (bkz. el-Hicr, 15/27; er-Rahmân, 55/15). Ayrıca Kur’ân’da “Cin sûresi” adıyla bir sûre mevcut olup, daha birçok âyette ve sahih hadislerde cinlerden bahsedilmektedir. Bu bakımdan cinlerin varlığı gerçek olup her müminin buna inanması gerekir.

  •  CİNLERİN YAŞAYIŞ TARZI NASILDIR?

Cinler görünmeyen bir boyutta oldukları için onların yaşayış tarzı, insanlarla ilişkileri gibi konularda vahyin bildirdiği dışında kesin yargılarda bulunmak mümkün değildir.

  • CİNLER GAYBI (GELECEĞİ) BİLİRLER Mİ?

CEVAP: Cinler “mutlak gaybı” da bilemezler. Zira mutlak gaybın bilgisi sadece Allah’a aittir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Süleyman’ın canını aldığımızda onun öldüğünü asâsını yiyen bir kurtçuk onlara (cinlere) gösterdi. Onun yere yığılmasıyla cinler anladılar ki eğer gaybı bilmiş olsalardı (içerisinde bulundukları) aşağılayıcı azap içerisinde kalmaya devam etmezlerdi.” (Sebe’, 34/14).

  • CİNLER DE İNSANLAR GİBİ İBADETLE YÜKÜMLÜ MÜDÜR?

CEVAP: Zâriyât sûresinin 56. âyetinde ise

(ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım) BUYURMAKTADIR.

Dolayısıyla cinlerin de insanlar gibi Allah’ı bilip ona ibadet etmekle sorumlu oldukları belirtilmiştir.

 

  • NLER DE YEMEK YER VE  SU İÇER Mİ? 

Cinler de insanlar gibi yerler, içerler ve evlenirler. (İmam-ı Şiblî, Cinlerin Esrarı, Takdim Bölümü : 94) Yine onlar da, aynen insanlar gibi cinsî ilişki kurabilmektedirler. (M. Abdülfettah Şahin, İnancın Gölgesinde: 1/146; İmam-ı Şiblî, Cinlerin Esrarı, 107)

  • CİNLERİN YİYECEKLERİ NELERDİR?

 

Peygamber efendimiz (s.a.s)’e yiyeceklerini sormuşlar. o da:“Allah’ın adının anıldığı, tastamam, oldukça etli kemiklerden elinize geçenler sizin azığınızdır. Hayvanların tersi / tezek de sizin hayvanlarınızın yemidir.” diye buyurdu, ardından da “Bu ikisiyle istinca etmeyin/taharet almayın, çünkü bunlar kardeşlerinizin (cinlerin) yiyeceğidir.” dedi.(Müslim, Salat,150)

Rasulullah (asm)’ın ashabından biri anlatıyor:

“Bir adam ‘Bismillah’ demeden yemek yiyordu. Son lokmasını yerken ‘Bismillahi evvelihi ve ahirihi.’ dedi. Allah’ın Rasulü tebessüm ederek şöyle buyurdu! ‘Şeytan onunla beraber yiyordu. O Allah’ın ismini zikredince şeytan karnındakileri istifra ederek ağzından çıkardı.’ dedi.” [Ebu Davud, Et’ime 16, (3786)]

Cinlerin yemekleri; besmele çekilmeden yenen yemekler, soğan kabuğu, tezek ve kemiklerdir. Selman-el Farisi anlatıyor:

“Peygamberimiz (s.a.v.) bizi kıbleye karşı küçük ve büyük abdest bozmaktan, sağ el ile taharet almaktan, taşlar ile taharet alırken taşların üçten aşağı olmasından ve bir de tezek ve kemik ile taharet almaktan nehy etti” buyurdular.” (Müslim, Ebu Davud)

Ve yine, “Tezek ve kemik ile taharet almayınız, çünkü onlar cin kardeşlerinizin azığıdır.” buyurmuştur. (Tirmizi, Taharet, 14/18; Şahin, İnancın Gölgesinde, I, 149-152)

  • VUCUDUN UYUŞMASI VE HAREKETSİZ KALMASI NEDENDİR?

 

Bu olaya karabasan veya kıllı yaratık deniliyor. bu olayın aslı vardır. Ancak tehlikeli bir tarafı yoktur. Bazı cinlerin manyetik yönü ağır basan bazı insanlara değişik şekillerde görünmesidir. Cinler bünyesi hassas ve manyetik özellik taşıyanlar ile irtibat kurabilirler. Aynı yerde sadece bir kişi fark eder diğerleri anlayamayabilir. Demek ki manyetik bir durumunuz söz konusu. Tehlikeli bir durum yoktur

 

  • KUR’AN’DA, HZ. SÜLEYMAN’IN, CİNLERİN “İFRİT” DENİLEN BİR KISMINDAN HİZMETÇİLERİ OLDUĞU İFADE EDİLMEKTEDİR. BU HADİSEYİ VE “İFRİT CİNLERİ” AÇIKLAR MISINIZ?

Cinlerden bir kısmına “ifrit” deniliyor. Ragıb el-İsfehanî, ifritin, pis, çetin anlamına geldiğini söylemiştir. Yazır, bundan hareketle, Şeytan gibi insan hakkında da kullanıldığını, ifrit ve nifrit şeklinde ifade edildiğini kaydeder. İbn-i Kuteybe ise, “İfrit, yaratılışı kuvvetli, demektir.” Şibli ise, Ebu Amr b. Abdülberr’den naklen; “Lisanı iyi bilen kelam alimleri cinleri dereceler hâlinde zikrederler. Yalın olarak cin dediklerinde “Cinni” derler. İnsanlarla birlikte oturanını kastettiklerinde “âmir”, çoğulunda “ummar” derler.

Demek ki ifrit, kötülük ve pislikte son dereceyi bulmuş ve şeytanlıkta ileri gitmiş, tuttuğunu devirir, kuvvetli, becerikli, ele avuca girmez biri, demektir. İnsana da denildiği için ayette “cinden” diye açıklanmıştır.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Cinlerden bir ifrit, ‘Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var.’ dedi. Kitaptan ilmi olan kimse ise, ‘Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getirebilirim.’ dedi. (Süleyman) onu (Melikenin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, ‘Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye, beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbin müstağnidir (şükre ihtiyacı olmayan), çok kerem sahibidir.’”(Neml, 27/39-40)

Burada ifritlerin neler yapabileceğine işaret edilmekle beraber, celp ilmini bilen bir alimin de onlardan daha seri olarak bazı işleri yapabileceği anlatılmaktadır. Nitekim tefsirciler bu işi yapan kişinin Hz. Süleyman’ın adamlarından biri olduğuna kanidirler. Ancak bu kişinin kim olduğu hakkında değişik şeyler söylenmiştir. İbn Mes’ud (r.a) bunun Hızır (a.s) olduğunu söylemiştir. İbn Abbas’ın meşhur görüşüne göre ise, bu kişi, Hz. Süleyman (as)’ın vezirlerinden Asaf b. Berhıya’dır ki, sadık ve doğru bir kişiliğe sahiptir. Tefsircilerin çoğunluğu bu isim üzerinde birleşmektedir.

Aradaki mesafenin ise, iki aylık bir mesafe olduğu kaydedilmektedir. Bu zat, dua edildiği zaman Allah’ın mutlaka kabul edeceği “İsm-i A’zam” duasını biliyordu. Hz. Süleyman (as)’ın bir mucizesi olarak veziri böyle bir keramet göstermiştir.

  • CİNLER İNSANLARI ÇARPABİLİR Mİ?

Cinler ve şeytanlar insana zarar verebilirler. Ancak istediği her insana istediği  zararı veremezler. İbadetten uzak yaşayan, günahlarla çok meşgul olan insanlara şeytan ve cinler daha fazla zarar verebilir.

Cin çarpması, toplumda oldukça yaygın olan bir anlayıştır. Hemen herkesin, cin çarpmasıyla ilgili anlatacağı birden fazla olay vardır. Ancak, bu sadece bizde değil, hemen bütün toplumlarda böyledir.

Şibli, cinlerin insan bedenine girip zarar verebileceğine, aralarında Ebu’l-Hasan el-Eş’ari’nin de bulunduğu Ehl-i Sünnet alimlerinin inandıklarını, makalelerinde bunu açıkladıklarını ve Bakara suresinde bulunan ve faiz yiyenlerin durumunu bildiren ayette;

“Riba (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer deliden başka bir hâlde (kabirlerinden) kalkamazlar.” (Şiblî, Cinlerin Esrarı, s. 258.)

buyurulmasını buna delil gösterdiklerini kaydetmektedir. Ahmet b. Hanbel’in oğlu Abdullah kendisine “Bazı kimseler, cinin insan bedenine giremeyeceğini söylüyorlar. Sizin bu konuda ne dersiniz?” diye sorduğunda, Ahmet b. Hanbel, “Onlar yalan söylemişlerdir.” diye cevap vermiştir. (bk. age., s. 256-257)

  • CİNLERİN EVLENİP ÇOĞALMALARI VE ÖMÜRLERİ NASILDIR?

Cinler, erkeklik ve dişilikleri olan ve Kur’an-ı Kerim’de, cinsel yönlerine işaret edildiğine göre de, insanlar gibi nikah yoluyla evlenen, insanlar gibi üreyip çoğalan, doğup büyüyen ve ölen varlıklardır. Ancak ne var ki ömürleri insanlarınkinden çok daha fazla uzundur. Çünkü cinler farklı bir zaman boyutunda yaşamaktadırlar. Orada zamanın akışı da farklıdır. Buna bağlı olarak, cinler yoluyla alındığı iddia edilen haberlerin gaybi bilgiler değil, yaşa ve tecrübeye dayanan bilgiler olduğu ortadadır. Zira bize kapalı olan gayb alemi cinlere de kapalıdır.

  • İMAN VE KÜFÜR BAKIMINDAN CİNLERİN DURUMLARI NASILDIR?

 

Mümin, münafık ve kafirleri bulunan cinlerin, kafirlerine şeytan denilmektedir.(6) Cinler de bu dünyada imtihan olmak ve ahirette hesaba çekilip, cennete ya da cehenneme gidebileceklerdir. İnsanlar da olduğu gibi, iman edip salih amel yapan, hayırlı işler işleyenler cennete, inkar edip kafir olanlar, iman ve tevbe etmeden ölenler de cehenneme gidecekler ve ceza göreceklerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Andolsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta yol bakımından daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”( A’raf, 7/179; Cin, 72/5.)

Başka bir ayet de şöyledir:

“Allah hepsini bir araya topladığı gün, ‘Ey cin topluluğu! İnsanlardan birçoğunu yoldan çıkardınız.’ der. İnsanlardan onlara uymuş olanlar, ‘Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan yararlandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık.’ derler. Allah da buyurur ki: ‘Cehennem Allah’ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır.’ der. Doğrusu Rabbin Hakim’dir, Bilendir.”( En’am, 6/128.)

  • CİNLER YALAN KONUŞUR MU?

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde cinlerin yalancı oldukları ve Allah’a karşı yalan uydurdukları bildirilmektedir.(  A’raf, 7/27; Cin, 72/5; Tirmizi, S. Kur’ân 3, (2883)) Ancak bunun yine iman ve takva ile alakası olmalıdır. Çünkü müminin yalan söylemesi yasak olduğu gibi, cinlerin müminlerinin de aynı durumda olmaları söz konusudur. Bu itibarla yalancılar, ya kafir, ya da münafık cinler olmalı ya da imanda kemale ermemiş cinlere mahsus olmalıdır.

 

  • HER İNSANIN BİR CİNİ VAR MIDIR?

Cinlerin insanlarla beraber yaşadıkları da öteden beri bilinen hususlardan biridir. Buna göre onların da insanlar gibi teşkilatlanması, askeri, polisi ve bunların rütbelerinin olması, her türlü İslami ve İslami olmayan sosyal, siyasi gurupların ve partilerin de bulunması, insanlarda galip olan zihniyet ve düşüncenin onlarda da galip veya mağlup olması, gelişmişliğin veya geri kalmışlığın bulunması mümkündür. Yani onlardaki hayat düzeni ve idare sisteminin de insanları bir çeşit taklit etmekten ibaret olabilir. Nitekim Müslim’in rivayet ettiği bir hadisi şerifte, “Her insanın meleklerden ve cinlerden bir yoldaşı bulunduğu.” bildirilmiştir.(  Müslim, Münafikîn, 69) Cabir’den nakledilen bir hadisi şerifte Peygamberimiz (s.a.v); “Yanlarında kocaları bulunmayan kadınları ziyaret etmeyin. Çünkü şeytan, herhangi birinizin damarlarında, kan nasıl akıyorsa o şekilde dolaşmaktadır.” Buyurmuştur. Bunun üzerine ashab: “Seninde mi?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Benim de, fakat Allah, şeytana karşı bana yardım etti de, o bana teslim oldu (veya Müslüman oldu)” buyurmuştur.( Tirmizi, Rada, 17/1172; A. H. Müsned, III, 309; Darimi, Sünen, II, 320, Rikak, 66.) Hadiste parantez içinde verdiğimiz “Müslüman oldu” ifadesi tercih edilen bir başka anlamdır. Ancak hadisçiler, şeytanın Müslüman olmasının söz konusu olmadığını söyleyerek, “teslim oldu, boyun eğdi” anlamına kullanmanın daha doğru olacağını söylemişlerdir.( Tirmizi, Rada, 17/1172; İ. Cevzi, Telbisü İblis, s. 34) Burada kastedilenin kafir bir cin olduğunu düşünmek, problemi çözer. Nitekim cinlerin kafirlerine şeytan denildiğini söylemiştik.

  • CİNLERİN MESKENLERİ NERELERDİR?

Cinlerin ev ve mesken edindikleri yerlerin genellikle çöplük gibi pis yerler oldukları, buraları yer edindikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v); evlerde bırakılan çöplerin cinlerin toplantı yerleri olacağını bildirmiştir.(19) Ancak mümin hangi cinsten olursa olsun pislikten hoşlanmaz. Bunun insanların pislikten hoşlanan veya dinen pis sayılan şeyleri yapanlar gibi anlaşılmaları ve bundan cinlerin de pislerinin ve kötülerinin ancak böyle pis yerlerde yaşadıkları ve pislikten hoşlanıp lezzet aldıkları akla gelmelidir. Bununla Hz. Peygamberin İslam’daki temizliğe dikkat çektiği ve görünmeyen cinler gibi, görünmeyen mikropların da çabuk üreyip çeşitli hastalıklara sebep olabileceği hakkında da bazı alimler görüş beyan etmişlerdir. Çünkü bazı hadislerde cin kavramıyla mikropların kastedildiğini de söylemişlerdir.(20) Ayrıca, Sahabe ve Tabiin döneminde, cinlerin deliklerde yaşadığına dair bir inancın var olduğu da görülmektedir. Bununla ilgili bir hadisi şerif şöyledir:

Abdullah b. Sercis (r.a) anlatıyor: “Rasülullah (s.a.v), (Yeryüzündeki haşarat) deliklerine idrar yapmayı yasakladı.” Bunu sebebi müfessirlerden Katade’ye: “Bu deliklere akıtmak niye mekruh kılındı?” diye sorulmuştu. O da şu cevabı verdi: “Bunların cinlere ait meskenler olduğu söyleniyordu.”( Ebu Dâvud, Tahâret, 16, (29); Nesâi, Tahâret 30; (1, 33, 34); A. H. Müsned, V, 82)

  • CİN ÇAĞIRMAK GÜNAH MIDIR?

Cin çağırmak, onlarla temas kurmaya çalışmak günah değildir, ancak kötü amaçlı bunu yapmaya çalışmak doğru değildir.

Cinlerin ve bütün mevcudatın üstünde halife olarak gönderilen insan, mahiyet ve yaradılış özelliğinin yanı sıra, zeka, akıl, hafıza, muhakeme ve ibadet bakımından cinlere nazaran üstündür. Semavi bir dinden ders almayan bazı cinler, şeytandan aldıkları ders ile karakter itibariyle insanların bu üstünlüğünü kabul etmezler; onları kıskanırlar.

Bununla ilgili olarak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de,

“Şüphesiz biz insanı ahsen-i takvimde yarattık.” (Tin, 95/4)

buyurmakla, insanın sadece cinlerden değil, bütün varlıklardan daha üstün olduğunu bildiriyor.

Cinlerin mahiyetini, yapılarını ve bünyelerini bilmeyen kişiler, bazen onları gözlerinde çok büyütürler. Yani cinleri her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, üstün kabiliyetli, insanların fevkinde görürler veya gösterirler. Bu tamamen bir hezeyandır

 

  • CİNLERLE TEMAS KURULABİLİR Mİ?

Kur’an-ı Kerim’de, cinlerin ve şeytanların celp edilip hizmet ettirilebileceğine dair işaretler var. Nitekim bu konuya en canlı misal Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan Hz. Süleyman (as)’dır. Bu konuda İslam alimleri çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu konuda Risale-i Nur Külliyatı’ndan Yirminci Söz’de özetle şu hususlara yer verilmektedir:

“Hazret-i Süleyman’ın, cin ve şeytanları ve habis ruhları teshir edip, şerlerini men ve faydalı işlerde istihdam etmesini ifade eden şu âyetler:

“Asi olan şeytanları ise zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik…” (Sad, 38/38)

“Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik.” (Enbiya, 21/82)

âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra, şuurlu olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine itaat eden bir kuluna, onları hizmetkar etmiştir.”

Bir takım yolları ve usulleri olmakla beraber cinlerle irtibat kurma, mürşit ve rehber ister ve o işin ehli olmayı gerektirir. Usul, prensip ve rehber olmazsa, hata ve yanlışlıklar yapıp paçayı kaptırma ihtimali de vardır. Bu tür şeylerle meşgul olanların gözleri mana alemine açık değil ve kendileri ayaklarını basacakları yeri bilemiyorlarsa, o zaman habis ruhların saldırısına uğrarlar; onların hakimiyeti altına girerler ve onların oyuncakları olurlar. Neticede cinler, böyle kimseleri bazen gurur ve kibre sevk eder, okşayıp şımartır; yeri, zamanı gelince de korkutup tehdit ederek tesirleri altına alırlar ve kendi hesaplarına konuşturup, iş yaptırırlar

 

  • CİNLER İNSAN ŞEKLİNE GİREBİLİRLER Mİ?

Ruhani varlıkların temessül edebileceklerine, yani bir kısım insan veya hayvanlar şekline girip insanlara görünebileceklerine dair gerek Kur’an’da gerekse sünnette işaretler vardır. Mesela; Hz. Cebrail’in Hz. Meryem’e düzgün bir insan şeklinde görünmesi buna işaret etmektedir. Ayrıca Cebrail (a.s), hem asli heyetiyle( Necm, 52/6-14), hem de sahabeden Dıhyetü’l-Kelbi( Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 1) şeklinde Peygamberimize görünmüştür. Bunu da yalnız Peygamberimiz (s.a.v) değil yanında bulunan ashabı da görmüştür. Bu hadis tevatür derecesinde sağlam olarak ve “Cibril” hadisi adıyla rivayet edilmiş ve böyle meşhur olmuştur.

İslam kaynaklarında Azrail ve Cebrail’in ve Allah’ın takdir ettiği diğer bazı meleklerle cinlerin de farklı şekillerde temessül ederek insanlara görünebileceklerine dair görüşler vardır. Bu görüşlerden bazılarını nakletmek istiyoruz:

“Hem ruhların temessülüne yani misali bedenlere girmelerine ve insanlara görünmelerine işaret eden Hazret-i Süleyman (a.s)’ın ifritleri celp ve teshirine dair âyetler(3), hem

“Derken ona Cebrail’i gönderdik; o da aynen bir beşer suretinde ona görünüverdi.”(Meryem, 19/17-18)

gibi bazı âyetler, ruhanîlerin temessülüne işaret etmekle beraber, ruhların celbine dahi işaret ediyorlar. 

Ayetlerden ve müşahhas bazı olaylardan anlaşılmaktadır ki, meleklerin, cinlerin ve diğer ruhanilerin de insan suretine girebilecekleri mümkün görünmektedir. Bu ruhani varlıklar, peygamberler dışında başka kimselere de görünebilmektedirler. Nitekim Cebrail’i normal, düzgün bir insan şeklinde gören Hz. Meryem peygamber değildi. “O görebildiğine göre diğer bazı insanlar neden göremesin?” sorusu akla geliyor.

Yine Süleyman (a.s)’ın kavminden ve ümmetinden bir kısım kimselerin cinlerden bir ifriti gördükleri ve onların kendi şekilleriyle Hz. Süleyman’ın emrinde bir inşaat işçisi gibi çalıştıkları, denizlerin dibinden define çıkardıkları ve sair işler yaptıkları bilinmektedir. Yine Peygamberimizin ashabından da başta İbn Mes’ud, Ebu Hureyre ve Ebu Eyyub el-Ensari (r.a), gibi bazı sahabeler cinleri değişik şekillerde gördüğünü söylemiş ve Peygamberimiz (s.a.v) bunlardan bazılarını şeytan, bazılarını da cin olarak nitelendirmiştir.

  • CİNLERDEN PEYGAMBER GELMİŞ MİDİR?

“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi okuyup aktaran ve size, bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler (peygamberler) gelmedi mi? Onlar: ‘Nefislerimize karşı şahadet ederiz.’ derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şahadet ettiler.” (En’am, 6/130) 

“…Bize uyarıcı geldi fakat biz yalanladık ve ‘Allah hiçbir şey indirmedi.’ dedik.” (Mülk, 67/9)

Bu ayetler, cinlere de peygamberlerin geldiğine işaret ediyor. Ancak ayet umumi olduğundan peygamberlerin de umumi yani, sadece cinlere veya sadece insanlara geldiği şeklinde değil, insanlara gelen peygamberlerin ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.v)’in cinlere de peygamber olarak gönderildiği şeklinde anlaşılması daha uygun görünüyor.

İsmail Hakkı Bursevi, “cinlere kendi cinslerinden peygamber gönderilip gönderilmediği” konusunda şöyle demektedir:

“Kuşkusuz, hem cinlerin hem de insanların mükellef oldukları, yani sorumluluk taşıdıkları ittifakla belirtilmiştir. Ancak kendilerine gönderilen peygambere gelince bu, kendi cinslerinden olduğu gibi, farklı cinsten yani insanlardan da olabilir. Farklı oluşu, kendisinden yararlanmaya engel olmaz. Bu durumda, seçkin olanlar, peygamberin mesajlarını alıp onun bir elçisi olarak bu mesajları kendi milletine iletmesi caizdir.”

“Öte yandan, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in, hem cinlerin hem de insanların peygamberi olduğuna dair görüş birliği vardır. Onlardan önceki peygamberler ise sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdir. Hz. Süleyman (a.s)’da, umumi peygamberlik vazifesiyle cinlere gönderilmemiş, hükümdar, yönetici ve idareci olarak vazifelendirilmiştir.

“İnsanların ve cinlerin bir toplum olabilmesinden anlaşılır ki, insan toplumunun peygamberleri, cin toplumunun da peygamberleri demektir. Ve her peygambere insan ve cin şeytanlarının düşman olması bununla da ilgilidir. Ve özellikle peygamberlerin sonuncusu olan Rasülullah (s.a.v)’in Rasülü’s-Sekaleyn, yani insan ve cin peygamberi olduğunda şüphe yoktur

  • CİNLERLE EVLENMEK MÜMKÜN MÜDÜR, MÜMKÜNSE CAİZ MİDİR?

Her iki tarafın rızasına, icab ve kabul esasına dayalı ve nikâh kıyılması suretiyle cin ile insanlar arasında evlilik ceryan etmez. Bu rivayetler, “rızaya ve nikâh akdine” dayanan evlilik olmayıp, tasallut ve tecavüz mahiyetinde bulunmaktadır.

Tecavüzün ve cinsi yakınlığın vaki olduğunun kabulü, aralarındaki evliliğin meşru olduğunu kabule delil olamaz. Sonra bir kadın, fuhuştan peydahladığı veled-i zinayı, “Cinle evliyim de ondan oldu.” diye iddia edip suçtan sıyrılmaya kalkışır. İslam hukuku, böyle bir iddiayı makbul tutup sahibini mazur saymamıştır. (Mehmed Emre, Cinlerle İnsanlar Arasında Evlilik)

Toplumda, insanlar arasında tereddüte ve yanılmaya sebep diğer bir hususta cinlerle evliliktir. İtikadî olarak ne Kur’an-ı Kerim’de, ne hadîs-i şeriflerde bize böyle bir evlilik rivayet edilmemektedir.

Bir insanın bir hayvan ile cins ayrılığı olduğu için evlenmesi caiz olmadığı gibi, cinni ile de evlenmesi caiz değildir. (el-Feteva’l-Hadisiyyes. 167; Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II/111)

Evvelâ, insan, hücrelerin ve moleküllerin yoğunlaşmasından, cin ise, ışın şeklinde bir enerji akımından ibarettir. Farklı âlemlerde, farklı boyutlarda, farklı yaratılışta olan insan ve cin, fizyolojik ve biyolojik manada biraraya gelip birleşmeleri, izdivaç etmeleri imkânsızdır. Cin, insanlara ancak his, heves, duygu verebilir, insanın şehevî duygularını tahrik edebilir, insan beynindeki şehvet merkezlerini, manyetik akım ile harekete geçirebilir

  • CİNLERLE NİKAH OLUR MU?

 

İnsanlarla cinler arasında nikâh da olmaz. Çünkü nikâhın gereği; eşlerin birbirine ülfet etmeleridir. Halbuki, insanlarla cinniler arasında ülfet mümkün değildir. Zira yeme ve içmede, mesken ve barınmada yekdiğeriyle hiçbir ortak nokta olmadığından, imtizaç olamaz. Şu hâlde evlilikten beklenen ünsiyet olamadığı cihetle, aralarında nikâhın cereyanında bir fayda yoktur. Binaenaleyh nikâh da yoktur. Çünkü nikâhın cevazı kabul edilse, zinadan hamile olan kadınlar, hamlinin cinnîden olan erkeğinden olduğunu iddia eder, bu sebeple âleme fesat saçılmasına sebeb olur. Bu sebeple bu fesadın giderilmesi için de, nikâh caiz olmamak lâzım gelir. (M. Vehbi, 15, 6176)

Cinlerle insanların evlilikleri konusu, israiliyat ve bâtıl dinlerden, eski inanışlardan, hurafelerden, rivayet edilir. Hikâyeler, nesilden nesile, kulaktan kulağa aktarılırken, olay farklı boyutlarda değişmekte ve hurafe hâline gelmektedir.

Beyin ile alâkalı bir hastalık olan şizofreninin birçok çeşidi vardır. Halüsinasyon olayları şizofrenilerde çok görülür. Halüsinasyon şeklinde beyni hasta olan kişiye görünen cin, pekalâ hastanın kendisiyle evli olduğu kanaatini verebilir. O hastaya açık saçık bir insan suretinde görünüp, onun şehvetini arttırabilir ve ona izdivaç hayali gösterebilir. Aynen rüyalarda olduğu gibi kişi cünûp olabilir, boşalabilir. Cin burada manyetik olarak o kişinin beynini uyarmakta, beynindeki şehvet merkezine akım göndermektedir. Beyni hasta kişi bu hayalî olayı, hakikî zanneder ve her tarafa “ben cinle evliyim” diye ilân yapar. Hayal ile hakikat birbirine karışmış olur.

İnsana musallat olup, böylesine hayaller gösteren cin, kendi âlemindeki çocuklarını o insandan oldu diye telkin ederse, bu kişi de cinlerden çocukları olduğunu savunur. Halbuki maddî âlemde böyle bir şey yoktur, bu sadece bir görüntüden ibarettir. Cinle temas kurduğunu söyleyen kişi, bunun bir görüntü olduğunu idrak edemez. Normal insanların rüyada boşalmaları gibi, kişi burada inzal olur. Böyle bir olayı başkalarına söyledi mi, ya “deli, aklını oynatmış” diye psikiyatri kliniğine gönderilir ya da karşısında bu olayı gerçek zannedenler tarafından inanılır.

Cin, insan gibi akıl ve şuur sahibi bir mahluktur. Yalnız nasıl olduğunu bilemeyiz, varlığında şüphe yoktur. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm, tevili mümkün olmayan bir ifade ile onların varlığından, küfür ve imanlarından söz ediyor. Bu bir gerçektir, varlıklarını inkâr etmek küfürdür.

  • CİNLERİN İNSANI ÇARPMASI NASIL OLUR? CİNLER İNSANLARIN İÇİNE GİRİP ONLARI ETKİLEYEBİLİRLER Mİ?

Cinler ve şeytanlar insana zarar verebilirler; ancak istedikleri her insana zarar veremezler. İbadetten uzak yaşayan, günahlarla çok meşgul olan insanlara şeytan ve cinler zarar verir.

Cinler ve şeytanlar, insanların günahlarıyla açtıkları menfezlerden girer ve insanı çepeçevre kuşatırlar. Bu menfezler kapanmalıdır ki, onlar içeri giremesinler ve insan da, onların şerrinden korunmuş olsun.

Ehl-i keşfin müşahedesiyle cin ve şeytanların mü’minlere musallat olmaları, daha ziyade onların bazı manevi yönlerden açık ve zayıf olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu da; cünüplük, hayız, nifas halleri, abdestsizlik, su-i edep içinde gafilâne davranışlar sergileme gibi durumlardır ki, ruh bozuklukları ve fizyolojik olmayan cinnetler, ekseriyetle böyle boşlukların ardından insana ârız olurlar. Eğer bunlarda cin ve şeytanın parmağı varsa -ki vardır- onlar, mü’minin içine mutlaka, onun bir günahından yol bulup girmişlerdir.

Evet, eğer sen bir kale gibi isen, bu kalenin kapıları açık olursa ezeli düşmanın elbette o kapılardan girecek ve senin vücud kaleni teslim almaya çalışacaktır. Eğer böyle bir akibete düşmek, ma’ruz kalmak istemiyorsan, mutlaka günahlardan kaçınmalı, dikkatli bir hayat yaşamalı ve kalenin içten fethedileceğini de asla unutmamalısın…

Habis cinler ve şeytanlar, her çeşit günahı alet olarak kullanırlar. İçki, kumar ve fuhuş, onların sıkça kullandıkları aletlerdir. Bu günahları irtikab edenler, şeytan tuzağına düşmüş sayılırlar

  • CİNLER BİZİ GÖREBİLİRLER Mİ?
  1. Kur’an’da cinlerin insanları gördüğü, insanların ise cinleri görmeyeceği konusunda açık ifadeler vardır. Buna aykırı sahih bir hadisin olduğunu düşünemiyoruz. İlgili ayetin meali şöyledir:

“Şüphesiz şeytan ve kabilesi (cinler), sizin kendilerini görmeyeceğiniz yerlerden sizi görürler.” (Araf Suresi, 7/27).

Mücahit ve Taberi gibi alimlerin belirttiğine göre, ayette yer alan “şeytanın kabilesi”nden maksat cinlerdir. (bk. Taberî, ilgili ayetin tefsiri).

Fakat, vurgulanan husus, cinleri kendi hakiki şekillerinde görmeme olayıdır. Çünkü cinler Allah’ın izniyle kılık değiştirip insan veya başka bir cisim şeklinde ortaya çıkabilir ve o şekilde görülebilir. Bu konuda Peygamberimiz (a.s.m)’in şeytanı gördüğüne dair rivayetler de vardır. Ve başka insanlar da onları bu hallerinde görmüşlerdir. (bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri

  • CİNLER GÖZLE GÖRÜLEBİLİR Mİ?

Cinler ışık gibi lâtif cisimlerdir. Elle tutulmazlar, fakat gözle görülebilirler. Gerçi İmam-ı Şafiî’nin A’raf sûresinin yirmi birinci ayetine istinaden, cinlerin görülemeyeceğini söylediği ve “Cinni gördüm, diyenin şahadeti kabul edilmez.” dediği rivayet ediliyorsa da “Hayatu’l-Hayvan” adlı eserin sahibi Demiri: “Bu sözün cinlerin asıl mahiyetleriyle görülemeyeceği mânâsına anlaşılması lâzım geldiğini” beyan etmiştir. Zira çeşitli şekillere girmiş cinleri, sahabîlerden ve başka kimselerden pek çok gören olmuştur. (bk: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif, 1/279-280)

İmam-ı Gazali de aynı noktaya temas ederek, melek ve cinleri asıl şekilleriyle ancak peygamberlerin görebileceğini, sair insanların -bilhassa keşfi açık maneviyat erbabının ise- ancak çeşitli şekillerde müşahade edebildiklerini söylemektedir. (İmam-ı Gazali, İhyâu Ulumiddin, 111/53, Mısır, 1387)

 

  •  CİNLERDEN KORUNMA DUASINI AÇIKLAR MISINIZ?

Bu dualar Kur’an’ın birer ayetidir:

  1. Hz. Eyyub’un duası:

“Rabbî ennî messeniye’ş-şeytânu binusbin ve azâb.” (Sad, 38/41).
Meali: “Gerçekten şeytan bana bir yorgunluk ve işkence dokundurdu.”

  1. Hz. Peygamber (asm)’in duası:

“Rabbi eûzü bike min hemezâti’ş- şeyâtıyni ve eûzü bike rabbî en yahdurun.” (Muminun, 23/97-98).
Meali: “Ya Rabbi! Şeytanların vesveselerinden, onların yanıma sokulmalarından sana sığınırım.”

  1. Allah’ın göğü koruması:

“Ve hifzan min külli şeytânin marid.” (Saffat, 37/7).
Meali: “Ve orayı / dünya semasını her türlü şeytandan koruduk.”

Bu ayetlerde şeytanlardan söz edilmektedir. Şeytanlarla cinler aynı soydandır. Dolayısıyla, cinlerin şerrinden korunmak için bu ayetlerin okunması uygun görülmektedir.

  • CİNLER BÜTÜN DİLLERİ ANLARLAR MI?

Her milletten, her lisanı konuşan insanların cinlerle maceralarından söz edilmektedir. Sözü edilen bu maceraların hepsinin yalan olduğunu söylemek mantıklı görünmemektedir. Bu maceralardan cinlerin her dili bildiği anlaşılmaktadır.

Bununla beraber, yakından tetkik edilmesi söz konusu olamayan bu  konuda, kesin bir şey söylemek durumunda olmadığımızı da belirtmeliyiz

  • CİNLER NE İŞE YARAR?

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet -kulluk- etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)

  1. Hatırlatılması gerekli olan vazifenin esasının ne olduğuna gelince; Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım. İşte hatırlatılması gereken vazife budur. Cin ve insan cinsinin yaratılmasının hikmeti Allah’ı tanıyıp ona ibadet ve kulluk etmektir.Bunun dışında başka şeylere tüketilen ömürler, ameller zayi edilmiş olur, onun için azabı hak eder. Bazıları “Bana ibadet etsinler diye…” ifadesinde “Beni tanısınlar diye” şeklinde bir tefsir nakletmişlerdir. Bunun mânâsı da “Beni mabud tanısınlar.” demektir. Bu ise benim emirlerimi tutarak bana kulluk ve ibadet etsinler demeye gelir.

İbadet ve kulluk, isteyerek yapılan fiillerden olarak istenen fiil oldukları için, bazılarının bunu yapmaması insan ve cin cinsi için en mükemmel gaye olmasına aykırı olmaz. Bundan yüce Allah’ın muradının geri kalmış ve yerine getirilmemiş olması mânâsının çıkarılması da gerekmez. Çünkü bu gibi yerlerde, fıkıh bilginlerinin dedikleri gibi “Hikmet, fertlerin her biri itibarıyla değil, cins itibarıyla göz önüne alınır.” Kısaca bunun mânâsı ibadet ile mükellef olmak üzere yarattık demektir. Yoksa hepsinin salih kullardan olmasını tekdir eyledik, demek değildir.

(bk. Emalılı M. Hamdi YAZIR, Kur’an- Kerim Tefsiri.)

 

  • CİNLERİN ÖLÜMÜ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

Bize gelen bazı haberlerde, “cin yanması, cinlerin yakılması” diye bir olay vardır. Halkımız hoca, üfürükçü, muskacı vs. kişilerin yanına gittiğinde, okuma neticesinde bazen “Şu kadar cin yaktım, bu kadarı yandı.” diye ifadelerle karşılaşıyor.

Fakat, dumansız ateşten varlığa sahip bir cin nasıl yanıyor? Bu yanma bizim bildiğimiz bir yanma mı yoksa başka bir fiziki ve kimyevi olay mı söz konusudur?

Tecrübeler ve araştırmalar neticesinde anlaşılan şudur:

Cinler de insanlar gibi canlı, şuurlu, akıllı varlıklardır. Yalnız akıl ve muhakeme konusunda insan daha üstündür. Cinlerin sür’at ve görüntü verme, geçmişe gidip gelme gibi bizden üstün tarafları da vardır. Bizim gibi onların da ruhları vardır. Ruh sayesinde canlı kalmaktadırlar. Aramızdaki fark; bizim ruhumuz molekül yığını, maddi bir cesetle, cinlerin ruhu ise bir enerji, bir akımla alakalıdır.

İnsan öldüğü zaman ruh cesedi terk eder, berzah âlemine yollanır. Et ve kemikten oluşmuş beden toprağa konur. Bir müddet sonra cesed çürüyüp, toprak olur. Şekil ve mahiyet değiştirerek bir hâlden başka bir hâle inkılap eder. Ama kâinattaki atom sayısı ve sabit kütle dengesi bozulmaz. Cin öldüğünde ise ruhu, berzah âlemine giderken, ruhsuz vücudu, yani enerjisi başka bir mahiyette yine yeryüzünde enerji olarak bulunur.

Vücudunda yaradılıştan manyetik akım ve enerji taşıyan kişiler -ki biz bunlara Avrupa dilinde “medyum” diyoruz ve hâlâ bu ismin Türkçe deki karşılığını bulamadık- cinlerle muhatap olup, onlarla karşılaştığı vakit, kendi bünyesindeki akım ve enerji gücüne göre, karşıdaki cini nötr hale getirebilir. Cinlerin nötr hale gelmesi ise, ölmesi demektir.

Cinlerin bir normal ölümleri, bir de dışardan, müdahale ile nötr hale getirilerek ölümleri vardır. Bu ölüm gerçekte sadece okunan dualardan mı, yoksa başka bir fiziki kanunun devreye girmesiyle mi, bunu iyi tespit etmek gerekir.

Evet, insandaki manyetik güç bazen cini öldürür, bazen yaralar. Bu hâl de yine, kişinin o anki pozitif veya negatif akım durumuna ve saatlere göre, cinin kendi âleminden maddi âleme geçişteki şekil ve ahvaline göre değişir…

  • İMAM-I ŞAFİİ’NİN, CİNLERİ GÖRENİN ŞEHADETİ MAKBUL DEĞİLDİR, ANLAMINDA BİR FETVASI VAR MIDIR? VARSA NEDENDİR?

İmam Şafii’nin bu konuda görüşü için bk.Tuhfetu’l-Muhtac-şamile-9/195.

Bundan maksat, cinleri kendi aslî şekillerinde gören kimsenin yalancı olduğunu vurgulamaktır. Çünkü bu durum, Kur’an’da, insanların cinleri göremeyeceğine dair (Araf, 7/27) beyanlarına aykırıdır. Yoksa maksat, cinlerin –insan kılığında da olsa– hiçbir şekilde görünmeyecek manasına gelmez. (bk. a.g.e., Alusî, Araf Suresi’nin 27. ayetinin tefsiri)

 

  • CİNLER KENDİ ARALARINDA TARTIŞIRLAR MI?

Bilal b. Haris anlatıyor:

Bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber (a.s.m) ihtiyacını gidermek için bizden uzaklaştı. -ki def-i hacet için her zaman insanlardan uzak yerlere gidiyordu-, ben de arkasından bir kaba su koyup gittim. Hiç duymadığım şekilde birileri yanında cedelleşiyordu, garip sesler geliyordu.

Nihayet bir müddet sonra Hz. Peygamber (a.s.m) geldi ve “Bilal!” diye çağırdı, ben de “Buyurun, buradayım” dedim. “Su getirdin mi?” diye sordu ben de “Evet.” deyince, “İsabetli davranmışsın.” dedi ve abdest almaya başladı. Ben “Ya Resulellah! Yanınızda hiç duymadığım sesler işittim, bazıları cedelleşyordu…” deyince, “Yanımda Müslüman cinlerle müşrik cinler cedelleştiler. Ben de Müslümanlara CİLS’te (Yerleşim yerleri ile dağlarda) oturmalarını, müşriklere ise ĞAVR’da (dağlar arasındaki çukurlar ile denizlerde) oturmalarını söyledim.” (Mecmau’z-Zevaid, 1/203).

Bu rivayette yer alan ifadelerden hareketle “Müslüman cinler ile kâfir olan cinlerin farklı ve belli yerlerde ikamet etmeleriyle ilgili bir anlaşmadan” söz edilebilir. Buna benzer daha başka rivayetler de söz konusudur.

  • CİNLERİN VERDİKLERİ BİLGİLER DOĞRU MU?

İspritizma denilen bu hadise ve seans düzenlemeleri, bize Avrupalılardan ve gayri ciddi şarlatanlardan geldiğinden, yalan ile doğru birbirine karışır. Transa girmiş medyumu konuşturan cinler, bunu, beynin konuşma merkezine belli frekansta enerji akımı göndermek suretiyle yapar. Her lisanda, her ses tonuyla şahıs konuşturulur.

Özellikle geçmiş ile ilgili konulara cinler, kabiliyetleri ve yapıları sayesinde doğru cevap verebilir. Boyutları farklı olduğundan ve onların aleminde zaman çok yavaş geçtiğinden, normal bir cin, bir anda yüzlerce sene önceki bilgilere kolayca ulaşabilir.

Zaten reenkarnasyon denilen sapık inanış olan, ruhların beden değiştirmesi safsatasının arkasında da süfli ve habis ruhlar, kâfir cinler vardır. Onlar bunu şeytanın hile ve vesvesesi ile yapmakta, bir çok insanın inanç ve akidesini sarsmaktadır. Çoğu insan, bu aldanmanın cinlerin tesiriyle olduğunu bilmez, ancak bu ilimle meşgul insanlar bunu tespit edebilir.

 

  • CİNLERİN VERDİKLERİ BİLGİLERE GÜVENİLİR Mİ?

 

Trans, yani derin uyku seansında davete icabet edip gelen cinler, kendilerini “ruh, evliya, büyük zat” diye tanıtmıştır. Kendilerinin cin olduğunu kabul etmez ve insanı küçük düşürücü bir kimliğe bürünürler. Kendilerine “efendi”, “büyük zat” denilince konuşacaklarını söylerler. Ağzınıza bir parmak bal koymak nevinden birkaç acayip haber verdikten sonra, şeytanın kandırmasıyla, insanları hak ve hakikat yolundan çevirmeye çalışırlar. Orada bulunan insanların eriştiklerini, makamlarının yüksek olduğunu, fazla ibadete gerekleri olmadığı telkinini yaparlar.

Yine, tespit edilmiştir ki eğer transa giren medyumluk vasfına sahip şahıs inançlı bir insan ise, genellikle üzerine inançlı cinler gelir. Fakat onların söyleyeceği sözlere de dikkat etmek gerekir. Cinler alemindeki kavram ve ifadeler, bizim alemimizle farklılık arzettiğinden, her haberi incelemek ve araştırmak gerekir.

Misk ve güzel kokular ulvi ruhları, kötü kokular süfli, alçak ruhları, kâfir cinleri celbeder. Şunu bilelim ki, insanın içi ve çevresi nasıl olursa, oraya gelecek olan cinler, ona göre değişecektir. Kâfirlerin cami ve cami cemaatinden, mü’minlerin fısk ve dalalet yuvalarından rahatsızlık duyması bünye meselesidir ve bu hadise cinler için de geçerlidir.

  • CİNLERLE İLGİLİ “SEANS” NE DEMEK?

Şehadet aleminde yaşayan insanlar ile gayb aleminde yaşayan cinler arasında en belirgin yakınlaşma, İslam âlimlerinin “istiğrak”, Batılıların “trans” dedikleri, medyumların derin uykusu esnasında olur. Cinler, iki alem arasında vasıta olan medyumların transı (derin uykusu) anında, insanın beynine ilim ve teknolojinin tespit edemediği bazı enerji akımları gönderir. Bu enerji akımı, direkt olarak derin uyku pozisyonundaki medyumun sinirlerine tesir eder.

Cinin gücü ve kuvvetine göre, trans durumundaki medyum, kendinde olmadan, uzaktan kumandalı bir robot gibi hareket ettirilir. O esnada çevrede bulunan insanlar, sordukları sorulara doğru-yanlış birçok cevap alırlar. Cinler, gerek insanın kendi ses tonuyla, gerekse kalın ve ince sesler çıkararak her dilde konuşabilirler. Geçmişten, gelecekten, şimdiki hâlden bazı yalan haberler verebilirler.

Bu durum cazibedar bir hâldir. Aslında kontrol edilmezse, cinleri tanıyan ve bilen bir uzmanın dışında yapılırsa, insanların iğfal ve aldatılmasıyla neticelenebilir

  • CİNLERİN VE ŞEYTANLARIN CİNSİYETİ YANİ ERKEK VE DİŞİLLİKLERİ VAR MI?

Cinleri insanlar gibi düşünebiliriz, onların da erkekliği ve dişiliği vardır. Evlenip çoğalabilirler. İslam alimleri, bu konuda delil olarak Rahman Suresi 55. ve 56. ayeti delil göstermişlerdir:

“Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.”

Tams, esasen kanamak demektir. Onun içindir ki hayız kanına tams denir. Bu kelime daha sonra bekâret halinde olan birleşmeye isim olmuştur. Ayrıca mutlak cinsî yaklaşım anlamı ifade ettiği de söylenmiştir. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur: “Onları kimse kanatmamıştır. Yahut onlara kimse dokunmamıştır. Hep bekâr kalmışlardır.” Buradan cinlerin cinsel ilişkiye müsait olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.

Diğer bir delil ise Kehf suresinin 50. ayetidir:

“Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: ‘Âdem’e secde edin!’ demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis’i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.”

Bu ayetteki “soy” kelimesi de üremeyi gerektiren bir husus olduğu için, cinlerin evlenmesine delil gösterilmiştir. Cinlerin dişilerine peri denir

  • CİNLER BİZİM BOYUTUMUZA GEÇEBİLİYORLAR; PEKİ BİZ İNSANLAR DA CİNLERİN BOYUTUNA GEÇEBİLİR MİYİZ?

Kur’an’a göre, insanlar topraktan, cinler ise ateşten yaratılmıştır. Bu iki maddenin tamamen birbirine dönüşmesi -bilinen ilmi kanunlara göre- zor görünüyor. Ancak, cinlerin ateşin dumansız, öz alevinden yaratılması, onlara -kendi yapılarını korumakla beraber- bir nevi yeni bir elbise giyer gibi, kılık değiştirmesi, örneğin bir insan kılığına bürünmesine imkân sağlamaktadır. Bu, onların incelik ve şeffaflık bakımından ruha daha yakın olan o esnek yapılarına da uyar. Ruhların temessülü Kur’anla da sabittir. (bk. Meryem, 19/17).

İnsan ise, katı bir mamulden inşa edilmiştir. Öyle esnekliği falan da yoktur. Bu açıdan baktığımızda insanların cin şeklinde temessül etmesi pek mantıklı görünmemektedir. Ayet ve hadislerde de böyle bir işarete -şimdiye kadar- rastlayamadık

  • ŞEYTAN ATEŞTEN YARATILDIĞINI VE CEHENNEMİ DE ATEŞ OLARAK BİLDİĞİMİZE GÖRE, AHİRETTE NASIL CEZALANDIRILACAK?

İnsan topraktan yaratıldığı halde toprak ona zarar verebilmektedir. Bunun gibi şeytanın ateşten yaratılması, ateşin ona zarar vermeyeceği anlamına gelmez. Mahiyet değiştiğinden ateş de zarar verecektir. Ateş olmak ayrıdır, ateşten yaratılmak ayrıdır. Ağaç da topraktan yaratıldığı halde toprak değildir.

Ayrıca cehennem azabı sadece ateş değildir; birçok azap çeşitleri vardır. Birkaçı şöyledir:

  1. Soğukla azap,
    2. Yılan, akrep gibi hayvanların sokması,
    3. Başına topuzlarla vurmak,
    4. Aç bırakmak,
    5. Zakkum yedirerek bağırsakları parçalamak,
    6. Vücutları büyültülerek azabın şiddetlendirilmesi,
    7. İrinli su içirmek,
    8. Gayya kuyusuna atmak,
    9. Uçurumlardan yuvarlamak,
    10. Zifiri karanlıkta azap,
    11. Büyük azap veren pis kokulara maruz bırakmak,
    12. Azapların her gün katlanarak çoğaltılması,
    13. Sonsuza kadar azap edilmesi.

Kadızade Ahmed Efendi buyuruyor ki:

“Cehennemde bir yere Zemherir denir, yani, soğuk cehennemdir. Soğukluğu pek şiddetlidir. Bir an dayanılmaz. Kâfirlere, bir soğuk bir sıcak, sonra soğuk sonra sıcak cehenneme atılarak, azap yapılacaktır.” (Amentü Şerhi)

Cehennemde çok soğuk Zemherir azapları bulunduğu, “Kimya-i Saadet” ve “Dürret-ül-Fahire” kitabında yazılıdır. Buhari, Müslim, İbni Mace ve diğer hadis kitaplarında, yazın sıcaklığı sıcak cehennemin nefesinden, kışın soğukluğu da zemherir cehennemin nefesinden olduğu bildiriliyor. (bk. Buharî, Mevâkît: 9; Müslim, Mesâcid: 185-187; Tirmizî, Cehennem: 9.)

Reşahat kitabında deniyor ki: Zemherir denilen soğuk cehennemin azabı çok şiddetlidir.

  • KIYAMET, CİNLER İÇİNDE Mİ AYNIDIR; DEĞİLSE ONLARA NASIL KIYAMET KOPACAKTIR?

Kıyamet, hem insanlar hem de cinler için olacaktır.

“Sûr’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.” (Zümer, 39/68)

Bu âyette sûra iki kere üfleneceği bildirilmiştir.

ÜZERİMDE MUSALLAT BELİRTİLERİ VAR DİYORSANIZ veya BU DURUMDAN ŞÜPHELENİYORSANIZ ZAMAN KAYBETMEDEN 

ABDULKADİR HOCA İLE İLETİŞİME GEÇİN