CİNLER
Cin (Arapça: جن), İbrahimi dinler de dahil olmak üzere modern veya antik birçok din ve inanışta bulunan bir tür ruhani mitolojik yaratıktır. Farklı inanışlarda farklı karakteristiklere ve özelliklere sahiptir.
Cin; İslam mitolojisinde gözle görülmeyen, çeşitli şekillere girebilen manalarından ötürü, zaman zaman farklı yorumlanmıştır. Kimi yorumlara göre insanlarla cinsel ilişki dahi kurabilen, onları yönetimi ve etkisi altına aldığı gibi birçok korku unsuru fiilin kendilerine yüklendiği ruhanî varlıkları ifade eder.
Modernist yorumculardan bazıları ise onları kelime anlamlarına dayanarak bazıları mikroorganizma, tespit edilemeyen şahıs, radyasyon gibi gözle tespit edilemeyen varlıklar olarak ifade etmişlerdir.
Cinler anlam olarak, “örtülü” ve “gizli”, terim olarak ise, insanın 5 duyusuyla idrak edilemeyen, ama insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kafir gruplardan oluşan bir varlık türü anlamına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de “CİN” kelimesiyle, toplumumuzda ise 3 harfliler veya negatif varlıklar olarak farklı isimlerle adlandırılan ancak gerçekte normal insanlar tarafından görülemeyen varlıklardır.
Hücresel yapılardan daha fazlasına etki edebilecek özelliklerle donatılmış ve Kur’an-ı Kerim’e göre “DUMANSIZ ATEŞTEN“, ya da bugünün deyimiyle mikrodalgadan yaratılmış tam olarak insan bilgisinin kesin olarak tanımlamakta zorlandığı ancak varlıklarından şüphe edilmeyen varlıklardır. Kuran’ı kerimde Zariat süresi 56.ayette BEN, CİNLERİ VE İNSANLARI, ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM denilmektedir. Bu nedenle Cinler Allah’a ibadet noktasında insanlarla bir tutulan ve sorumlulukları olan varlıklardır.
CİNLERİN ÖZELLİKLERİ VE YAPISI
Cinler, orijinleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelmiştir. Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende “İNSAN” dan sonra gelmektedir. Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler. Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar. Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, ( ULVİ ) dine bağlı olanları ve hatta ender de olsa evliyaları vardır. En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, uygun olan yapıları dolayısı ve sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, adeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamaktır. Çağdaş verilerle bugün değerlendirebildiğimiz ancak ne var ki, 1.400 den fazla sene önce Kur’an’da mucize olarak yaratılmışlar şöyle açıklanmıştır:
Kuantsal kökenli bilinçli varlıklar … Nurani olanlar ……….. MELEKLER
Mikrodalga kökenli bilinçli varlıklar … Ateş yapılar ……….. CİNLER
Moleküler kökenli bilinçli varlıklar … Biyolojik bedenliler … İNSANLAR
Bunların her biri yaşadıkları boyutun kapsamı ve gücü itibariyle diğerini istediği gibi yönlendirebilecek güce sahiptir. Kuantsal kökenli melekler, hem cinler ve hem de insanlar üzerinde etkileme mekanizmasına sahipken; cinler, insanları bir dereceye kadar yönlendirmede yeteneklidirler. “Cinler“, Kur’ân anlatımıyla “MA’RIC” ve “Semum Ateşten”, yani “Biyolojik bedene tesir edip, radyasyon zehirlenmesi meydana getiren mikrodalga” bedene sahiptirler …
Bizim ahiret alemi, ruhlar alemi, berzah alemi dediğimiz âlemler hep aynı mikrodalga boyut olup; insan ruhları dahi gerçekte mikrodalga bedenlerdir. Cinlerin insan beynini mikrodalga impalslar yollayarak etkileme yolları dışında, bir nesneyi hareket ettirme veya yakma gibi özelliklerine de sahiplerdir.
Kur’an’da iki yüzden fazla ayetler cinlerin yaratılışından varlığından insanlardan önce yaratıldığından bahseder ayrıca özellikle Kur-an’ın 72. suresi olan 28 ayetten müteşekkil “Cin Suresi” hep cinlerden bahseder. Bu bakımdan mutlak bir varlık olarak cinlerin inkarı İslam inancına göre mümkün değildir İslam dinine göre cinleri inkar eden kuranı kerimde bir süreyi ve yüzlerce ayetide dolaylı olarak inkar edeceğinden dinden çıkmaktadır.. Pozitif ilim de cinlerin varlığını ve görünmez olduklarını kabul etmektedir.
CİNLERİN TARİHİ VE YAŞADIKLARI YERLER
Cinler insanlara yakın olan yerlere yerleşmişlerdir. Kimi zaman açıktan insanlarla konuşup görüştükleri bilinmektedir. Çok hızlı hareket kabiliyetlerinden dolayı insanlara uzaktan haberler verebilmekte hatta semadaki Meleklerden bazı sözleri işitip bunları insanlara söylemekteydiler. Kahinler buradan türemişlerdir. Onlardan aldıklarını insanlara söyleyip hayret ve ilgi uyandırmaktaydılar.
Hz. İsa dönemine kadar bu süregeldi. Peygamberliği kabul edenlerde oldu, etmeyip şeytanla birlikte olanlarda. Şeytanla olanlar ve Şeytanın cinnilerden olan çocukları sürekli Allah’ın dinine karşı savaş ettiler. İnsanlara görünüp kendilerine taptıranlar dahi oldu. Bunun gibi konular ta ki Rasulullah Efendimiz dönemine kadar oldu. Hatta bunlar Mekke müşrikleriyle ittifak olup Efendimizin (S.A.V.) canına kastı bile planladılar. Tabii Allah-u Teâlâ onların oyunlarını bozdu.
Rasulullah Efendimiz (S.A.V.) zamanında cinlerin gökyüzüne çıkmaları yasaklandı. Çıkanlar ise kızgın bir ateş topu ile cezalandırıldı. (Yıldız kayması dediğimiz bazı hadiseler bunlardır). Ayrıca hepsi insanlardan uzak dağlar, tepeler, dere yatakları, İnler vs.vs. yerlere sürüldü ve Rasulullah Efendimiz (S.A.V.) Cin mescidi’nde (ismi sonradan böyle konmuştur) Cinleri çağırarak onlara Kur’an okudu. Onlardan kimileri iman etti ve biat ettiler. Bunların hala biri hariç (EBA YUSUF) yaşamakta ve kendi aleminde en şerefli olanlarıdır. Etmeyenler ya başka dinlerde ısrar edip dönmedi ya da Şeytana tabi oldu.
Cinler 7 kat sufli 7 ulvi alemde ayrılmışlardır. Ulvi alemde olanlar Allah-u Teala’nın izni ile bazı Ayet ve Esma’lara müvekkil Hüddam (hizmetçi) olmuşlardır. Kendi aleminde en önde olan yetkili zatlardır. Kendi silsile ve yönetimleri vardır. Sultanlarından bazıları (Meytatarun, Ahmer, Meymun, Taykel, Kendiyas…) gibi isimleri vardır ve taifelerinin en önündedir. Görev ve vazifeleri vardır. Bunlara Ardi Melaike denir. Yani Meleklerin hemen arkasında dururlar.
Sufli Alemde olanlar ise Ervah-ı Kabise dediğimiz sufli cin ki bunlar hep sufli işlerle vazifelidir. İnsanlara vesvese veren, musallat olan, korkutan, büyü vs. yapanlanlar bunlardır. Bunlarında kendi içlerinde silsile ve sırası vardır. En başları şeytan-ı Laindir. Ona tabii işlerde görev almışlardır. Bunlar pis yerlerde yaşarlar. Bir çokları deniz kenarlarına sürülmüştür. Issız pis yerleri, kilise bozması olan yerleri, gayrimüslim olan mekanları mesken edinmişlerdir.
İ
SLAM İNANCINDA CİNLER
Kur’an’a göre,hz Muhammed peygamber olarak hem insanlara hem de cinlere gönderilmiştir. Kur’an’ın 72. suresinin adı cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan Cin Suresi bulunmaktadır ve cinleri anlatır. Ayrıca Kur’an’da insanüstü yetenek ve icraatlarıyla anlatılan Hz.Süleymanla ilişkileri söz konusu edilen Saba melikesi Belkıs hakkında bazı rivayetler onun annesinin bir cin olduğunu söyler. Bu rivayetlere dayanarak cinlerle evliliğin mümkün ve caiz olup olmadığı konuları İslam’da uzun uzadıya tartışılmıştır.
Kur’an’a göre insan topraktan, cinler ise ateş ve hava karışımı yaratılmıştır. “Cinleri de ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı” (er-Rahmân 55/15), “And olsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık”. (el-Hicr 15/26-27)
İslam mitolojisinde cinlerin ateş ve hava karışımı ve insanlardan önce yaratıldığına inanılır. Bazı açılardan insanlara benzerler; iradeleri mevcuttur, iyi veya kötü eylemlerde bulunabilirler, insanlar gibi yiyip içer, evlenip, çoğalabilirler. Erkeklik ve dişiliklerinin olduğuna inanılır, yani doğar, büyür ve ölürler. Fakat ömürlerinin insanlarınkine oranla daha uzun olduğuna inanılır. İslam dininde cinler de insanlar gibi inanan ve inanmayan şeklinde ayrılır. İnanmayan cinlerin sayısının daha fazla olduğu düşünülür. İnsanlar gibi ibadet ile yükümlüdürler. İnanan cinlerin inanan insanlarla beraber cennete gideceğine, inanmayan cinlerin ise inanmayan insanlarla birlikte cehenneme gideceğine inanılır.
Bunların dışında cinlerin insanlardan farklı çeşitli özellikleri olduğu düşüncesi çerçevesinde birçok varsayım mevcuttur. Bunlardan bazıları; çeşitli şekillere girebildikleri, çok kuvvetli olup bazı ağır işleri gerçekleştirebilecekleri, istedikleri takdirde gözle görülebilir olabildikleri, çok hızlı hareket edebildikleri şeklinde sıralanabilir. İslam’da cinler mutlaka kötü varlıklar olarak kabul edilmez ve onlar şeytanlar değildir. Hatta bazen cinler insanlara görünüp onları destekleyebilir. Ancak cinler ve insanlar genellikle birbirlerinden uzak dururlar. Genel kanının tersine İslam inancına göre cinler geleceği ve gaybı bilemezler.
Genel kanının tersine İslam inancına göre cinler geleceği ve gaybı bilemezler. Her ne kadar ruhani bir varlık türü olduklarından insanların bilmediği bazı gizemleri bildiklerine inanılsa da, geleceği ve gaybı bilmezler.
Cinler insandan evvel yeryüzünün idare ve tedbirini görmekle vazifelendirilmişlerdir; ancak yeryüzünde çok kötülük yaptıkları, fesat çıkardıkları için, sonunda bu görevden azledilmişlerdir. Yerlerine, insanoğlu tayin edilmiş, yeryüzünün sahipliği makamına getirilmiştir.
Kur’an’a göre İslam peygamberi hz muhammed s.a.v insanlara olduğu gibi cinlere de elçi olarak gönderilmiş, tebliğ vazifesini cinler arasında da yerine getirmiştir. Kur’an’da Cin Suresi’nde bu husus, açık bir şekilde beyan edilmiştir.
CİN VE İNSAN ARASINDAKİ BOYUT FARKI
İnsanlar gerçekte cinlerden son derece üstün canlılardır. Ancak; üstün olabilmenin yeterliliklerini taşıdığınız ve bu amaçla yaşadığınız sürece bu üstünlük sağlanır. Buradaki üstünlük kavramı maddi üstünlükler olarak değerlendirilmemelidir. Nasıl ki insanlarda bu ölçülerde yaşamayan ve dünyayı sadece maddi olarak değerlendirme eksikliği varsa bu durum cinler için de geçerlidir.
Cinler açısından boyut farkının en üstün özelliği cinlerin ışık hızından bile hızlı hareket edebilme kabiliyetleridir. Bu özelliğe aynı zamanda cinlerin insanları görme özelliği de eklendiğinde cinlerin insanlardan üstünlüğü gibi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Bunu bir örnekle açıklayacak olursak herhangi bir ateşli silahtan çıkan mermiyi insan gözünün görmesi imkansızdır. Oysa ki cinler bu merminin hızından kat be kat hızlı hareket edebilme yeteneğine sahiptirler. Yani insanın göremediği bu mermiyi cinler adeta karıncanın hızı ölçüsünde görebilirler. Böylesi bir hıza ve iletişim yeteneğine sahip olan canlıların teknolojiye ihtiyaçları olabilir mi? Bizim teknoloji dediğimiz insanoğlunun eksikliğinin işaretidir.
Cinler alemi ve boyutlarıyla ilgili yeterli bilginin tamamını paylaşmak elbette burada söz konusu değildir. Ancak, İnsan ve Cin arasındaki boyut farklılığı kavramlarının farklı olduğunu unutmamak gerekir.
CİN-ŞEYTAN FARKI
İslam’da cinler mutlaka şeytan değildir. Cinler de kötü (kâfir cinler) olabilseler de, şeytanlarla aynı şey değildirler.
Cin ve şeytanlar; saf ateşten, yani, dumansız ateş alevinden ve havadan yaratılmış ruhani varlıklardır. Ama cinde hava, şeytanda ateş fazladır. Cinler de şeytanlar gibi görünmeyen gizli varlıklar olup çeşitli suret ve şekle girmeye ve zor işler başarmaya muktedir, fakat cinler mahiyet bakımından şeytanlardan ayrı yaratıklardır. Cinlerin atası Ebu Cân’dır, şeytanların atası ise İblis’tir.
Cinler arasında da insanlar gibi evlenme vardır. Onlar da Allah’a iman ve ibadetle mükelleftirler. Bazıları isyankar olup kafir, bazıları da itaatli mümindirler. Ancak şeytanların hepsi isyankar ve kâfirdirler. Sırf şer işleyen, insanları yoldan çıkarmakla meşgul olan varlıklardır.
Şeytanların mü’mini ve itaatlisi yoktur. Cinler, Allah’ın izni ve hükmü olmadan hiç kimseye ne iyilik ne de kötülük yapabilirler. Cinler gaybı bilmez, Allah’ın peygamberlerine bildirdiği İlahi vahye muttali olamazlar.
Cinler, insanın doğrudan beynine, aklına, düşünce sistemine nüfuz edebilir, o bölgeleri tesir altına alabilir. (Korku, endişe, ürperti, hayal kurma gibi.)
Şeytanlar ise farklıdır, o yaratılış gereği kalbe ve inanç merkezine nüfuz eder. Kalbin yanında bulunan lümme-i şeytaniye denilen yerde, devamlı surette insana vesvese verir, onu ifsat etmeye çalışır.
Şeytan, en büyük düşman olduğu halde, gerektiğinde cinleri, gerektiğinde habis (pis) ruhları, gerektiğinde ise insî şeytanları kullanarak, kötülüklerini bunlar vasıtasıyla sergileyerek varlığını insanlara unutturmaya çalışır.
Bu gaflet hâlinden kurtulmak için, insanın inancı kuvvetli, düşünce ufku berrak, temiz kalpli, hizmet şuurundaki insanlarla münasebetinin çok olması, hakikat derslerinin yapıldığı sohbetlere sık sık gitmesi ve dünyayı bir misafirhane olarak görmesi gerekir.